Şimdiki bayrağın en sağdaki bayraktan farkı okların batan kısmının üçgen şeklinde olması. Eskiden atalarımız savaşta bile düşmanı öldürmek için değil sadece saf dışı etmek için ok atarlarmış. Üçgen şeklinde olan oklar batan insandan çıkarılırken etini koparttığı, kan kaybından öldürdüğü için kullanılmazmış. Bu yüzden eski okların batan kısmının sonu yuvarlakmış. Gurur verici.



Sohum’dan İngiltere konsolosuna gönderdikleri mektup şöyle diyor: “13 Haziran 1861 günü bütün Çerkesler Arakhian kanununu yeniden kurmak ve bağımsızlıklarını ilan etmek için bir konsül kurmaya davet olundular. Olağanüstü bir birlik kurmaya, bu birlikten ayrılmamaya, ayrılanların şiddetle cezalandırılmasına oy birliği ile karar verdiler. Meclise Büyük ve Bağımsız Meclis adı verilmiştir. Meclisin kararına göre ülkemiz 12 bölgeye ayrılıyor ve her bölgeye bir müftü, bir kadı, bir muhtar ve bir de zaptiye tayin olunuyordu. Bu kişiler büyük meclisin adına meclisin kararlarını uygulayacaklardır. Çerkesya’da 100 hane için beş atlı, mahkemenin uygun göreceği vergileri vs. toplamak üzere tahsis edildi. Toplanan vergiler Tanrının rızasıyla ve Çerkes hürriyetinin temsilcisi olan Büyük Meclis tarafından memleketin yönetiminde en iyi, doğru ve yararlı şekilde kullanılacaktır.” Bu mektup cidden büyük bir tarihi değer taşımaktadır.Kısa bir süre sonra Abzeh topraklarının her karışında kanlı çarpışmalar oldu. Ubıhların kahramanlıklarıÇar’ın generallerini bile hayran bıraktı. Ubıhların en ünlü 60 ailesi bu savaşta tamamen yok oldu. Rusların büyük gücüne karşı 2000 kadar Ciget direndi.1863 yılı sonunda Ruslar Abzehler’i teslime zorladılar. Şapsığ toprakları zaptolundu. 1864 yılı Şubat’ında ise Ubıhlar çember içine alındı. 6 Mart 1864 yılında Ubıh direnişi sona erdi. Çar II.Aleksandr’ın talimatı gereği Ubıhlar’a iki alternatif sunuldu: Ya Osmanlı topraklarına göçecekler ya da Kuban’da Ruslar’ın tespit ettiği bir yere sürüleceklerdi. Ubıhlar Osmanlı topraklarına sürgünü seçtiler. 21 Mayıs 1864 tarihinde Kafkasya valisi Grandük Mişel, St.Petersburg’daki Çar’a Kafkas savaşlarının bitişini duyurdu.Günümüzde eski Ubıh yurdunda hiç Ubıh yaşamamaktadır. 19.yüzyılın efsane halkı Ubıhlar’ın torunları günümüzde Türkiye’de ve bazı Önasya ülkelerinde dağınık olarak yaşamaktadırlar. Ubıhça yaşayan dil olma özelliğini yitirmiştir. Ubıhça’yı bilen tek kişi kabul edilen Tevfik Esenç’in ölümünden sonra bu dil tarihin karanlıklarına gömülmüştür. Ancak O henüz ölmeden önce Fransız dil bilimci Georges Dumesil, Ubıhça’yı kayda almış, Fransa’daki akademisinden yılda 6 kadar öğrenciyi Ubıh Dili konusunda eğitim almış olarak mezun etmenin hazzını yaşamıştır.Kuşçubaşı Eşref ve Şhapli Kamil Efendi gibi vatana emeği geçmiş pek çok kahramanı bulunmaktadır...


C.B: "Ben Yozgat ili Çekerek ilçesi Çayırözü köyünde 1958 de doğmuşum.İlkokulu köyümüzde okudum.Öğretmenimiz köyümüzden evli idi ve Çerkes kökenli değildi.Hangi sınıfta oldugumuzu hatırlamıyorum ama bir gün öğretmenimiz, 'Hiçbir yerde artık Çerkesce konusmayacaksınız!' dedi.Tabi ne demek istedigini pek anlayamadık.Biz yine tenefüste ve köyün icinde Çerkesce konusmaya devam ettik.Öğretmenimiz bizi konuşurken yakaladığında döverek cezalandırıyordu.

Bunun yeterli olmadığını görmüş olsa gerek birgün, 'Kim Çerkesce konuşursa gelip bana şikayet edeceksiniz!' dedi.Hepimiz okul dışında Çerkesce konuştuğumuz icin birbirimizi sikayet edemiyorduk.Bir süre sonra bunu suistimal etmeye basladık.Kızdığımız ve sopa yemesini istedigimiz arkadaşımızı öğretmenimize dövdürmenin en kolay yolu 'Öğretmenim,filan kisi sokakta Çerkesce konuştu' demekti. Öğretmenimiz hic tereddüt etmeden,araştırmaya hatta sormaya bile gerek görmeden meşe sopasını alır ve feci şekilde döverdi.Bu sopalar bizi o kadar yıldırdı ki bir süre sonra kendiliginden birbirimizi sikayet etmemeye basladık.Iyi ki sikayet etmemeye basladik;degilse bugun Çerkesce konusamiyor olacaktim"

Bu paylaşımı "Osmanlı'ya sığındık bize kucak açtı,kap kacak" muhabbeti yapanlara ithaf ediyorum. Şu an çerkesce konusamiyor olmasinin nedeninin uygulanan egitim sistemi ve asimilasyon politikalariyla ne denli ilgili oldugunu bir kez olsun anlamasi icin paylasiyorum. 'Haydi kızlar okula' kampanyasinin asimilasyondakipayindan,kapatilan derneklerle su anki derneklerin karsilastirip amac bakimindan ne kadar ucurumda oldugunu gormelerini,bu ve daha farkli acilarin Pontus rumlarına,Ermenilere,Lazlara,Kürtlere hatta itaat etmeyen Türklere yapildigini dusunun ve sonra neden neye ve kime dusman oldugunuzu , Kendi kültürüne nasıl yabancilastigini baska kültürlere neden düsmanlastiginızı; bu evreye nasil geldiginizi tartın...

Bir de devletin her kademesinde görev alabildigini tekrarlayan arkadaslarda yok degil. O arkadaslar da bu yasanmis olaydaki öğretmenin çerkes versiyonudur.

Bugüne kadar hep sustunuz hep susturdunuz neymiş karşı çıkarsak kaybederiz ya karşı çıkmazsanız elde ne olacak o zaman daha çok kayıp bir şeyleri elde etme bir şeylerin peşinden koşma sonra ben Çerkesim hı bazıları da var ben geleceğe bakıyorum burda yaşıyorum vs diyen , at gözlüğünüz hayırlı olsun derim atlara da gözlük takarlar ki işimizi iyi görelim sadece önüne baksın diye!!!




Rusya Soçi’yi katletmeye devam ediyor

29 Haziran 2015, 12:42

Yazan: Paul Goble

Soçi Kış Olimpiyatları biteli 18 ay oldu. Rusya, bu 18 ayda, Soçi’deki tahribata aralıksız devam etti. Rus girişimci ve yetkililer, uluslararası boyutta bir görmezden gelme durumunun mevcudiyetinden faydalanarak, Soçi ve çevresindeki doğa tahribatına, Soçi sakinlerinin konutlarına ve altyapısına da zarar vererek, devam etti. Bu tahribata karşı çıkma cesareti gösteren az sayıda kişi ise belirli baskılara maruz bırakılarak susturuldu. Sadece geçtiğimiz birkaç haftada yaşananların şöyle sıralayabiliriz; koruma altındaki bir doğal kaynağı yok ederek otoban inşasına başladılar, Rusya İmar Kanunu’na uymayarak yaptıkları inşaatlar sebebiyle yıkılan evleri ve binaları görmezden geldiler ve 2014 Olimpiyatları’na giden süreçte suçlarını ortaya çıkardığı için hala hapiste olan Yevgeny Vitishko’nun üzerindeki baskıyı daha da arttırdılar. Rus yetkililer, her durumda yaptıkları hakkında yalanlara başvurdu ve şüphesiz tutmaya hiç niyetli olmadıkları yeni vaatlerde bulundular.

Çevresel açıdan baktığımızda, Rus girişimciler olabilecek en kötü şekilde hareket ettiler. Ekoloji gözlem grubu olan EWNC (Kuzey Kafkasya Doğa Gözlem Örgütü), Rus yatırımcı ve yetkililerinin, elitler için yapılan lüks evlerin inşaat bölgesine ulaşımı sağlamak için, koruma altındaki Soçi Milli Parkı’nda yeni bir yol inşasına başladıklarını duyurdu. İnşaatın sorumlusu olan işadamları ve yetkililer suçlamaları reddetti. Yolun sadece olası bir durumda itfaiyenin parka girebilmesi ve yangına müdahale edebilmesi için olduğunu iddia etti. Ama EWNC aktivistleri, yolun güzergahını ve projede yol boyunca beliren lüks evleri göstererek, iş adamları ve yetkililerin yalanını açığa çıkardı. Bu yalan sadece inşaatı Rus mahkemelerinin itiraz etmek istemeyeceği bir seviyeye getirene kadar zaman kazanmak için söylenen bir yalandı (Ewnc.org, 2 Haziran).

Aktivistler, bu inşaat ile ilgili diyor ki, “Rusların bu yaptığında asıl sinir bozucu olan şu, bu yol bir yıl önce tam olarak aynı güzergahta yapılmak istendi, fakat mahkeme tarafından reddedildi. Vladimir Putin Kış Oyunları sebebiyle Soçi’de yaptığı tahribata karşılık, bir temize çıkma projesi olarak inşaatın durmasını sağlamıştı. Ama bu sene Soçi Olimpiyatları yok. Uluslararası ilgi kayboldu ve Ukrayna politikasından dolayı Rusya ve Batı arasındaki ilişki zaten bitme noktasına geldi. Bu da demek oluyor ki bu sefer kimse bu inşaata dur demeyecek”.

EWNC aktivistleri ayrıca yolun şu anda özel olarak Rusya tarafından korunduğunu söylüyor. Çünkü yol, Putin’in Kafkasya için çok istediği kayak turizmi kompleksleri inşaatının bir altyapı çalışması olarak gösteriliyor. Aktivistler, Soçi’deki parkta gerçekleştirilen yol yapımının birçok bakımdan 2008-2009’daki bir başka yol yapımına benzediğini söylüyorlar. O zaman da Rus yetkililer, koruma altındaki bir parkta yol inşaatına başlamışlardı. Onların bahanesi de, yolu herhangi bir yangın durumunda daha hızlı müdahale etmek için yaptıklarıydı. Daha sonra anlaşıldı ki, yapılan yol, dönemin Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev’in villasına ulaşım sağlıyor.

Soçi’nin içinde de, iş adamları ve yetkililerin yerleşim bölgelerine verdiği hasar devam ediyor. Blogsochi.ru, 20 Haziran’da kötü imar planları sebebiyle evlerin nasıl çöktüğünü gösteren birçok fotoğraf yayımladı. Soçi ‘de inşa edilen lüks konutlar, Soçi halkının yaşadığı normal evlerin yerini alıyor. Buna karşın, 2014 Kış Olimpiyatları için inşa edilen yapıların büyük bir miktarı şu anda terk edilmiş durumda. İki sene önceki onca reklam ve heyecanın aksine, bu binalar büyük ihtimalle bir daha hiç kullanılmayacaklar. İnsanların evleri uçurumdan aşağı kayıyor, kanalizasyon ve su boruları ciddi şekilde zarar görüyor. Soçi yöneticileri ise, tıpkı olimpiyattan önce yaptıkları gibi, her şeyin halledileceğine ve herkesin ev sahibi olacağına dair söz veriyor. Blog’daki yazı açıkça gösteriyor ki, herkes bu tarz sözleri daha önce duydu. Fakat bu sözlerin çok azı yerine getirildi. Üstelik Soçililer şu anda Batı medyasının ilgisini ve desteğini de kaybetti (Blogsochi.ru, 20 Haziran).

Fakat Soçi meselesinde en acil kriz bunlar değil. Soçi’deki en acil kriz, bir insanın, Yevgeny Vitishko’nun yaşadığı kriz. Vitishko, iki yıl önce, Soçi’nin Oyunlar sebebiyle nasıl bir katliama kurban gittiğini gösterdiğinde yoğun bir uluslararası ilgi görmüştü. Vitishko, bu hareketi sebebiyle, üç yıl süreyle bir Rus esir kampına gönderildi. Hapsi sırasında, hapishane görevlilerinin mahkumlara uyguladığı kötü muameleye karşı yürütülen mücadelenin başına geçti. Şu anda, belli ki, kendisi de bu tarz bir muameleye şiddetli bir şekilde maruz kalıyor. Geçtiğimiz Mayıs’ın sonunda çevreci aktivistlerin onu ziyaret etmesi yasaklandı. Vitishko yine de şu mesajı dışarıya ulaştırmayı başarabildi: “Burada şartlar çok kötü. Bu şartlara altı ay daha dayanabileceğimi sanmıyorum” (Ewnc.org, 27 Mayıs).

Vitishko’nun içinde bulunduğu durum, tıpkı Milli Park’ın ve Soçi’nin kendisinin 18 aydır süren tahribatı gibi, bugün Rusya’da tek bir şeyi gösteriyor. İnsanlar kendilerini ve haklarını savunduğunda, sadece yabancı gazeteciler, diplomatlar ve analizcilerden destek görüyor. Herhangi bir sebepten dolayı bu destek kesildiğinde ise bu insanlar birçok tehlike ile karşı karşıya kalıyor.

Kaynak: The Jamestown Foundation

Çeviri: Ajans Kafkas


                 
                                                    UBIH SÜLALE SEMBOLLERİ

GİLAHSTANE'DE YAŞANMIŞ OLAYLAR

GENÇLER İŞTAH EDİP AKİFİYE'YE DÜĞÜNE GİTMİŞLER

1980 li yılların serin bir sonbahar akşamı, Karakuyan köyünden bir, Yantepe Köyünden üç, Kuzutepe Köyünden bir, Tahirbey Köyünden bir ve Soğuksu köyünden bir genç olmak üzere toplam 7 kişi bir araya gelirler.

Gençlerimiz nevalelerini hazırlar ve güzel bir çeşme başına geçerek eğlenceli bir akşam yemeği yerler.

Akşam yemeğinden sonra kafaları hafif çakır keyif olan gençler pekde alışık olmadıkları bir kararda anlaşırlar.

Bizim bölgelerden Akifiye (Andırın) tarafında yapılan düğünlere pek giden olmaz.

Ancak gençlerimiz Akifiye'de düğün olduğunu duymuşlardır.

Büyük bir iştahla Akifiyede yapılacak düğüne katılmaya karar verirler.

Gençlerden birirsinin taksisisne balık istifi gibi doluşarak yola çıkarlar.

Göksun'dan Değirmendere - Geben güzergahından Akifiye'ye doğru ilerlemeye başlarlar.

Ancak akşam yemeği ve içecekler nedeniyle yolda sık sık mola vermek zorunda kalırlar.

Gece de büyük bir ay ışığı da vardır.

Seyahat esnasında yine mola vermeleri yönünde talep üzerine araç durdurulur.

Arabada bir hayli sıkışık durumda seyahat eden gençler, arabanın durması ile birazda ihtiyaçlarını acele gidermek için hemen araçtan aşağıya inmektedirler.

Aracın durması ve dışarda ay ışığının yansıması ile zemini tozlu yol gibi gören gençler hızla arabadan aşağı inerler.

Ancak aşağı inen gençleri büyük bir sürpriz beklemektedir.

Araba neredeyse bir göl içerisinde durmuş gibidir.

Araba neredeyse kapı hizasına kadar çamurlu bir su içerisinde durmuştur.

Arabadan inerek suya basmış olan her genç büyük bir adımla ileri fırlamakta böylece çamurlu sudan dışarı çıkacağını düşünmektedir.

Ancak her adım atışta bir daha çamurlu suya basmaktadır.

Böylece sıçrayarak cup cup cup diye sıçrayarak yaklaşık 9 - 10 adımda sudan kurtulabilmeyi başarırlar.

Düğüne gitmek üzere süslenmiş olan gençler resmen çamur banyosuna girmiş gibi olurlar.

Araçlarını da zorla çamurdan çıkaran gençler, çamur içerisinde kalan kıyafetleri ile arabaya doluşarak tekrar yola koyulur ve Akifiye'ye ulaşırlar.

Ancak gecenin serinliği ve girdikleri çamurlu soğuk suyun etkisiyle bir hayli de üşümüşlerdir.

Bu durumda Akifiye'ye ulaşan gençler bir eve misafir olurlar.

Ev sahibi gençlere elbiselerini kurutabilmelerive ısınabilmeleri için sobayı yakar, Fakat bu arada köyde yapılan düğünde bitmiştir.

Düğün sahibi bir genç, misafir gençlerin yanına gelerek;

Göksun'dan yola çıkarak bu kadar eziyetle buraya kadar geldiniz, ancak akordiyoncumuzun mazereti nedeniyle düğünü erkenden bitirdik.

Başka da akordiyonumuz ve akordiyoncumuz olmadığı için düğün yapamıyoruz, diye açıklama yapması üzerine, gençlerimiz;

Bu sorun değil bizde sabaha kadar ağzı ile mızıka çalarak düğün yaptıracak elemanımız var diye cevap verirler.

Bu cevap üzerine şaşıran düğün sahipleri biraz da tereddüt içerisinde gençleri tekrar toparlayarak, hava serin olduğu için kapalı bir mekanda tekrar düğün halkasını kurarlar. 

Böylece misafir gençlerden birisi ağzı ile mızıka çalarak düğünü başlatır.

Gençlerimiz de kıyafetleri çamurdan renk değiştirmiş bir şekilde düğüne katılırlar, ancak kıyafetlerinin kiri nedeniyle ilk başta ön sıraya durmak istemezler

Ancak düğün bu gençler onuruna yapıldığı için mecburen ön sıralara dizilirler.

Neredeyse kahverengi tek tip bir kıyafete dönüşmüş elbiseleri ile düğünü yaparlar.

Akifiye'lilerin kendilerine;

Neden hepiniz de çamura saplandınız? Sorusuna makul ve mantıklı bir cevapta bulamazlar.

Böylece şen şakrak bir halde, sabaha kadar düğün yaparlar. 

Bu olayın kahramanlarından ebediyete intikal etmiş olanlara Allah'tan rahmet hayatta olanlara ise sağlıklı uzun ömürler dilerim.

Selam ve saygılar…




                                                               

                     Къеблагъэ Рамазан)


Çerkesler Sürgün Edilmeseydi Şimdi Nüfusları Kaç Milyondu?

Çerkesler Soykırım ve Sürgüne uğratılmasaydı nüfusları ne olurdu diye sorduğumuzda cevabını bulmak zor değil.

Nüfus artışları nasıl hesaplanıyor? Bundan 90 sene önce 7 milyon olan bir ülkenin nüfusu bugün 80 milyon civarında.O gün orta doğurganlıktaki bir ülkenin nüfusu bugün tahminen 70 milyonlar mesabesinde olurdu.

Peki 150 sene önce 3 milyon civarında bir nüfusu olan bir millet-ülke bugün ne kadar nüfusa sahip olurdu biliyormusunuz? En kötü bir ihtimalle 40 milyonun altına düşmezdi.

Çerkeslerin nüfusu ne kadardı?

Rus kaynaklarına göre 493 bin kişi Çerkesya'yı terketmiştir.Oysa Amerikalı Justin McCrthy 1.200 000 kişinin Osmanlı topraklarına sürüldüğünü bunlardan sadece 800 bin civarında insanın sağ kalabildiğini belirtiyor.Osmanlı kaynakları ve Adıge-Çerkesler'de 1.500 000 kişinin sürüldüğünü kayda geçiyorlar.Tabi bunlar Anadolu'ya geçenler.Bir de Ukrayna ve Polonya'ya,Balkanlara sığınanlar var. Ukrayna ve Polonya'ya sığınanların sayısının 150-200 bin arasında olduğu tahmin ediliyor. Bu rakamlara göre sürgün edilenlerin sayısının 1.700.000 ila 1.900.000 arasında olduğu anlaşılıyor.

İngiliz Tarihçi W E D Allen'e göre Rusların doğrudan öldürdüğü Adıge-Çerkes sayısı 500 000 civarındadır. Sürgün'den sonra vahşi saldırıların devam etmesi üzerine kısmi kaçışlarda yaşanmıştır.

Netice olarak 150 000 civarında insan Çerkesya'da kalmış diğerleri ya soykırıma uğratılmış ya da sürgün edilmiş.Kalan 150 000 Adıge nin yaşamı kolay geçmemiş;İstavroz çıkartılıp zorla Hristiyanlaştırma çalışmalarından tutunda 15 yaşını dolduran gençler zorla askere alınarak bir nevi ikinci bir soykırım yaşatılmıştır.Çünkü asker olanların hiç biri geri dönememiştir.

Çerkeslerin nüfusu bugün ne olurdu sorusuna bütün rakamları birleştirerek cevap bulmaya çalışabiliriz.

Ruslar yoğun nüfus ve karşı güç olarak Adıge-Çerkesleri gördükleri için soykırım ve sürgün politikası uyguladılar. Bugün Anavatan'da Adıgey'de: 107.048, Kabardey Balkar'da: 490.453,Karaçay Çerkes'te: 56.466, Krasnodar'da ki Adıge - Şapsığ: 5.882 kişi yaşamaktadır.

Rakamlar ışığında bir hesap yapacak olursak(düşük doğum yüzdeleri baz alınarak) 30 milyonu aşkın Çerkes Anavatanında yaşıyor olacaktı.


                                                    Ubıh Sülalelerimiz


ABASA
AJDUHA
AJUK
AMÇ'A
ANA HUNCE
BABUK
BACE
BAJ
BARKİN
BATKO
BEG
BERZEG
BİG
CANBOLAT
CARIM
CH’UPE 
CHEF
ÇAÇ
ÇHIĞI 
ÇİZEMUG 
ÇUKUA
ÇÜLE
DEÇEN
DIJ
DİĞUNE
DİPŞOV
DOĞBI
DOHUKO
DUĞ
FAUG 
GOGEN
GOŞOKO
 GUAZE
GUTE
HABRAK
HACAKO
HALLER
HALOXHO
HAMITA
HOVKİ
HUGH
JEDUV
JOKUR
JUDA
KECH
KETS'E
KOŞKO
KUŞ
LAHO
LAKU
LANCE
LAZGE
LIĞUNE
LIŞE
LİFİJ
MAKSUT
MEÇÖZ 
MEJERİKO
MELBIH
MEZIHAUX
MOKHOŞ
NEGUÇ
NEŞUZEKO
OMURHO
ÖÇBE
PLACH
PLOH
PSAKHE
PŞİMAFKHO
PŞİZEMUĞ 
SAPAÇKO
SENCER
ŞEVLOKH
SHUBUT
SOBUÇKO
SUHAN
SUVEY 
ŞHABE
ŞHANUK 
ŞHAPLI
ŞHAPLOKO 
ŞIJ
ŞIMID
ŞUPAKO
TAK
THAHO
THASE
THATS
THERKHET
THIGO
TIĞUJİKO 
TRAMKO
TUĞA
TUĞUNE 
VONJE
WHOZDEN 
WOSH
WOŞE
WUSHQUE 
YEBJİN
YEZİHKO
ZARAKO
ZEVŞ
ZIBE

Biri elinde bu balonlarla gelse ne hissederdiniz ben olsam sarılırdım sakarlıkla ya patlatır ya uçururdum sanırım :O


 
Dzibe Fatima - Ayteç

Soykırım bir milleti yıkmak yok etmeye çalışmadır peki ya asimilasyon , asimilasyon insanın kendini yıkması benliğine ateş etmesidir insanlar bunun farkında olmazsa kendi soykırımını kendi gerçekleştirir milleti yok eder iç mücadeleler olmazsa zayıf kalırız
Хэку , Бзэ , Хабзэ lazım bize !!!


ÇERKES duruşuyla bakışıyla ben burdayım der. #RezuanMaremukov #РезуанМаремуков